Connect with us

Hi, what are you looking for?

sojosojo

Çözüm gazeteciliği

Dikey tarım devrimi: Geleceğin bitki fabrikaları Türkiye’de yükseliyor

Türkiye’de geliştirilen ‘Plant Factory’ projesi, topraksız ve ilaçsız üretim modeliyle yüzde 95 daha az su tüketimiyle şehirlerde yıl boyu üretim sağlayan bu dikey tarım sistemini hayata geçiriyor. Gıda güvenliği, sürdürülebilirlik ve erişilebilir sağlıklı beslenme hedeflerini bir araya getiriyor.

Artan nüfus, gıda güvenliği ve erişilebilirliği, azalan ekilebilir araziler, mevsimsel sınırlı üretim ve yüksek su tüketimi gibi problemler, her geçen gün Türkiye ve dünyada beslenmenin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. İklim krizine bağlı olarak su kaynakları azalırken, mevsim koşullarında yaşanan değişimler tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. 

Bu duruma alım gücünün düşmesi de eklenince beslenme krizi boy gösteriyor. Ayrıca devletin çiftçiye desteğinin eksik kalması ve çiftçinin de hızlı ve fazla üretim için tarımsal ilaçlara yönelmesi, halk sağlığını bozan bir diğer neden.

2014 yılından beri çalışmalarını sürdüren ve kapalı, kontrol edilebilir bir tarımı mümkün kılan Plant Factory projesi ise geliştirdiği teknolojilerle topraksız ve ilaçsız bir tarım vadediyor. 

Veri odaklı analizlerle bitki kalitesini kontrol altında tutan bir üretim modeli sunan proje; su, ışık, nem, sıcaklık, rüzgar gibi çevresel faktörleri üretimin en verimli, temiz ve sağlıklı olacağı şekilde yönetiyor. Nüfusun yoğun olduğu şehirlerde üretimi mümkün kılarken; yıl boyu yüzde 95 daha az su tüketimi ve metrekare başına 20 kat daha fazla verimlilikle üretim sağlıyor.

Geleneksel tarımın; su kaynaklarının yaklaşık yüzde 70’ini kullanması ve su kirliliğine yol açması, topraktaki yararlı mikroorganizmaları azaltan tarım ilaçlarının aşırı kullanımı, toksisitenin oluşumu, su sondajı, toprak makineleri, tesislerdeki yıkama makine ve ekipmanlarıyla yoğun enerji kullanılmasına bağlı olarak karbon emisyonlarının yükselmesi gibi sorunlar, alternatif tarım yöntemlerini gerekli kılıyor. 

Ayrıca tarım sektöründeki istihdamın giderek azalması ve mevsimlik tarım işçilerinin yaşadıkları sorunlar da ortada. Dikey tarım teknolojisi ve Plant Factory projesinde ise kapalı döngü sirkülasyon sistemiyle üretimde kullanılan su miktarının, yüzde 95 daha az olduğu belirtiliyor. Kapalı ve izole tesislerde tarım ilacı kullanımı sıfıra indirilerek doğa dostu bir tarım yapılıyor. Geleneksel tarımdaki yatay arazi genişliğine de ihtiyaç duyulmuyor. Topraksız ve şehir içi üretimle karbon emisyonları yüzde 98’e kadar azaltılabiliyor. Ayrıca üretimin her mevsim devam etmesi yıl boyu istihdam anlamına geliyor.

Şehirde de üretim yapmak mümkün


Sanayi tipi üretime dayanan Plant Factory, iç mekanda dikey tarım teknikleriyle yetiştirilen tarımsal gıdalarla, daha az su ve alana gereksinim duyularak şehirde ve kısıtlı bölgelerde üretime imkan tanıyor. Ayrıca şehirde bir günde ürün lojistiği sağlanabiliyor. Bu da taze ürünlere hızlı bir erişim demek. 

İktisatçı Halil Beşkardeşler, Uzay Mühendisi Ahmet Güney, Endüstriyel Tasarımcı Anıl Sönmez ve İnşaat mühendisi Emre Kaynar’ın birlikte kurduğu “Plant Factory”, son yıllarda Türkiye’de ihracatı da kısıtlayan yüksek pestisit oranları ve salmonella gibi bakteriler ve sağlığa zararlı durumlara karşı gıda güvencesi de sağlıyor. 

Proje sahipleri gıda maliyetlerinin düşürüleceğini de iddia ediyor. Plant Factory’de yer alan PF001 tesisi, İstanbul Anadolu yakasında üretim ve Ar-Ge merkezi olarak kullanılıyor. Bu tesis, haftalık hasadıyla yaklaşık beş bin ürün üretme kapasiteli. PF002 tesisinin yıllık üretim kapasitesi ise 900 bin adet. Bu da günlük hasat edilen binlerce ürün anlamına geliyor. 

Fotoğraf: Halil Beşkardeşler

Besin değeri yüksek ürünler, kısa lojistik, taze teslimat

Kuruculardan Halil Beşkardeşler projenin ortaya çıkışını, “Bu proje aslında kurucu ortakların Türkiye’de üretici olmak arzusuyla oluşturdukları bir yatırım. Dünyada ve Türkiye’de yeni yeni gelişmekte olan bu sektör, aynı zamanda yoğun bir Ar-Ge bariyerine de sahip” sözleriyle anlattı. 

“Aslında ‘Bitki Fabrikası’ ismi tam da vizyonumuzu yansıtıyor” diyen Beşkardeşler amaçlarını, “Şehirlerin içerisine kurulacak fabrikalarda üretilen, ilaçsız, besin değeri yüksek ürünlerin çok kısa lojistik operasyonlarla taptaze teslim edilmesi” diyerek açıkladı.

Türkiye’de bir start-up olmanın başlı başına bir zorluk olduğunu belirten Beşkardeşler, yaşadıkları problemleri şöyle dile getirdi:

“Yatırım mantığının oturmadığı, exit senaryolarının çok sınırlı olduğu ve bizimle ilgili alanda devlet teşviklerinin neredeyse bulunmadığı bir süreçte, her aşamada büyük sorunlarla karşılaştık. Kurların sürekli yükseldiği, yüksek enflasyon sebebiyle sürekli hammadde maliyetlerinin arttığı bir dönemde yaşamak zorlukları da beraberinde getiriyor.”

Hedef kitlelerinin, son tüketiciler ve karşılarında kurumsal bir muhatap arayan Horeca kanalı (toplu tüketim yapan işletmelerin oluşturduğu pazarı)müşterileri olduğunu belirtti. Plant Factory ekibini ise şu sözlerle anlattı:

“Ekipte üç moleküler biyoloji uzmanı, bir sistem mühendisi ve bir ziraat mühendisi yer alıyor. Bu uzmanlar bitki fizyolojisi, kalite analizleri, enerji-aydınlatma sistemleri ve üretim süreçlerinin takibinden sorumlu. Toplam 10 kişilik çekirdek ekibin yanı sıra üretim tesisinde 16 kişilik operasyon ekibi çalışıyor.”

“İlaçsız ve sağlıklı gıdaya erişim sağlamak istiyoruz”

İki buçuk yıllık Ar-Ge döneminin ardından 2023 yılında İstinye Park’ta ilk sanayi ölçekli tesislerini faaliyete geçirdiklerini belirten Beşkardeşler, Gebze Teknik Üniversitesi (GTÜ) ile yürütülen ortak projelerde de fonksiyonel gıdalar ve besin içeriği modifikasyonu üzerine çalışmaların devam ettiğini söyledi.

Halil Beşkardeşler, en büyük hedeflerini ise şu sözlerle dile getirdi:

“Sistemlerimizde üretimi mümkün olan tüm ürün gruplarını, yüksek hacimli bir üretim döngüsü ile üretmek ve toplumumuzun, en düşük gelir grubu dahil ilaçsız ve sağlıklı ürünlerimize erişimini sağlamak istiyoruz. İkinci hedefimiz ise firmamızı global arenaya taşımak ve ülkemizi kapalı alanda, topraksız, dikey tarım teknolojileri konusunda oyun kurucu hale getirmek.”

“Yüzde 95’e varan su tasarrufu elde ediliyor”

Plant Factory’de Ar-Ge mühendisi olan Nadide Ezgi Aydöner Özbilek projede kapalı devre su sirkülasyonu, topraksız tarım, dikey çok katmanlı üretim, tam iklim kontrolü ve sensör tabanlı otomasyon teknolojilerini bir arada kullandıklarını aktardı. Özbilek, “Bu sistem, bitkinin sadece ihtiyaç duyduğu kadar su ve besini tüketmesini sağlıyor. Böylece geleneksel tarıma kıyasla yüzde 95’e varan su tasarrufu elde ediliyor. Tamamen kapalı ortamda gerçekleştirilen üretimle pestisit ihtiyacı ortadan kalkıyor, mevsimsel bağımlılık sona eriyor ve yılın her döneminde aynı kalitede ürün yetiştirilebiliyor” dedi.

Bitkinin tadı veya aromasına genetik bir müdahalede bulunmadıklarını belirtirken, “Kontrollü çevresel koşullar sayesinde bitkiler, kendi doğal aromatik bileşenlerini optimum düzeyde üretebiliyor. Bu da tat, koku ve doku açısından fark yaratıyor” diye konuştu. 

Kapalı ortamın, bitkilerin bağışıklığını olumsuz etkilemediğini paylaşıp, hidroponik ve dikey tarım sistemlerinin bitkinin genetiğini değiştirmediğini ve bu üretim modelinin sadece daha temiz, kontrollü ve verimli bir ortam sağladığını kaydetti. Özbilek, verim için her türün büyüme döngüsünün dikkatle analiz edilip, çevresel faktörlerin buna göre optimize edildiğini de aktarırken, “Ar-Ge çalışmalarımız hem daha kısa üretim süresi hem de birim başına daha düşük enerji ve su tüketimi hedefiyle yürütülüyor” dedi.

Özbilek, bu teknolojinin gelecekte bitkisel ürünlerin “isteğe göre” tasarlanmasını mümkün kıldığını paylaşırken şunları söyledi:

“Dikey tarım ve kontrollü ortam teknolojileri, bitkilerin büyüme koşullarını hassas biçimde yönetmeye olanak tanıdığı için, gelecekte ‘isteğe göre’ besin profili, tat, renk veya aromaya sahip bitkilerin yetiştirilmesini mümkün hale getirecek. Genetik müdahale olmaksızın, yalnızca ışık spektrumu, besin içeriği, sıcaklık ve nem gibi faktörleri değiştirerek bitkilerin belirli metabolitleri daha fazla üretmesi sağlanabiliyor.”

Bu yaklaşımla örneğin daha yüksek antioksidan içeriğine sahip fesleğen, daha yoğun aromalı marul veya uzun raf ömürlü roka gibi spesifik hedeflerle üretim yapılabileceğini ekleyip, “Plant Factory olarak biz de bu potansiyeli, fonksiyonel gıdalar ve kişiye özel beslenme çözümleri alanında geleceğin tarım vizyonu olarak görüyoruz” dedi.

“Yıl boyu üretim, gıda güvenliğine somut çözüm”

Plant Factory’de üretim mühendisi olan Emir Taha Selman, mevcutta marul çeşitleri, pazı, lahana, fesleğen gibi 20 farklı yeşil yapraklı sebze ve taze ot yetiştirdiklerini belirtti. “GTÜ ile yürüttüğümüz Ar-Ge çalışmalarında ise tıbbi ve aromatik bitkiler, çilek ve domates gibi türlerin kapalı sistemlerde üretimi üzerine çalışıyoruz” derken, dikey tarımın potansiyelini farklı ürünlere taşımak istediklerini kaydetti.

Çimlenme oranları, yaş ağırlıkları, mineral ve metabolit içerikleri gibi verim ve kalite göstergelerini düzenli olarak ölçtüklerini paylaşan Selman, üretim reçetelerinin geliştirilmesi ve kalite standardının korunmasında bu verilerden yararlandıklarını ekledi. Fotosentez verimliliği için ışık yoğunluğu ve fotoperiyotları özel olarak ayarladıklarını söylerken, bunun da bitkilerin kısa sürede olgunlaşması ve daha güçlü aromatik bileşenler üretmesini sağladığından bahsetti. “Böylece taşıma süresi kısalıyor, fire oranı azalıyor ve karbon ayak izi düşüyor. Aynı zamanda yıl boyunca kesintisiz üretim yaparak gıda güvenliğine somut çözüm sunuyor” diye ekledi.

Çevresel faktörler sürekli izleniyor

Plant Factory’de bitki besleme uzmanı olan Ayşenur Bayrak, “Enerji verimliliği tarafında LED aydınlatma optimizasyonu, ısı yönetimi ve yalıtım çözümleriyle kayıplar minimuma indiriliyor. Yakın gelecekte yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu da gündemimizde” dedi. Ayrıca kapalı devre sirkülasyon sisteminin su ve besin çözeltisini sürekli filtreleyerek geri dönüştürdüğünü belirtip, “Bu yaklaşım hem kaynak kullanımını azaltıyor hem de çevresel sürdürülebilirliğe önemli katkı sağlıyor” ifadelerini kullandı.

Kontrollü ortamda yetişen bitkilerin; optimize edilmiş ışık, besin ve iklim koşulları sayesinde daha aromatik, zengin besin içerikli ve çıtır yapıda olduklarını aktarıp, “Pestisitsiz üretim ve kısa tedarik zinciri sayesinde ürünlerin tazeliği uzun süre korunabiliyor. Bu da raf ömrünü belirgin biçimde uzatıyor” dedi. Işık, sıcaklık, nem ve karbondioksit gibi parametrelerin sensörlerle sürekli izlendiğini ve otomasyon sistemi üzerinden anlık ayarlandığını söyleyen Bayrak, “Böylece her türe en uygun büyüme koşulları kesintisiz şekilde sağlanabiliyor” diye konuştu.

Üniversiteyle işbirliği sürüyor

Gebze Teknik Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü ile 2020 yılının Aralık ayında dikey tarım sistemlerine yönelik Ar-Ge çalışmalarına odaklı işbirliği protokolü de imzalayan Plant Factory, üniversitenin kampüsünde çalışmalar yapıyor. Dikey tarım tesisindeki bitkilerin besin reçeteleri, yetiştirme parametreleri ve ürün kalitesinin artırılması gibi konularda bilimsel çalışmalar yürütülüyor.

Bu işbirliğinin en somut çıktısı ise enstitünün kampüsünde kurulan “Kapalı Mekan Dikey Tarım Ar-Ge Tesisi”. Bu tesis, bir protokolün ötesinde araştırma ve geliştirme çalışmalarının fiilen yürütüldüğü, ölçülebilir sonuçlar elde etmeye yönelik bir platform olarak hizmet veriyor. Tesisin tüm otomasyon ve mühendislik sistemleri, yüzde 100 yerli olarak tasarlandı. Bu, aynı zamanda yerli dikey tarım teknolojisinin ticarileşmesine öncülük ediyor. Yapılan resmî açıklamalar ve işbirliği protokolüne göre premium ürün geliştirme, fonksiyonel gıdalar, verim ve kalite optimizasyonu, daha hızlı ve verimli üretim, yerli teknoloji geliştirme ve akademik destek sağlanıyor. 

“Sıfır pestisit” iddiasını destekleyen belgeler mevcut

Plant Factory’nin üretimleri kapalı ve kontrollü bir ortamda gerçekleştiği için yabani ot ve zararlı böcek oluşumu engelleniyor. Bu durum, bitkilerin büyüme sürecinde herhangi bir zirai ilaç veya pestisit kullanma gerekliliğini yok ediyor ve “ilaçsız ve sıfır pestisit kalıntısı” ifadesi öne sürülüyor. 

Projenin pestisitsiz üretim iddiasını destekleyen belge ve sertifikalar da mevcut. Bu belgeler ISO 9001: 2015 (Kalite Yönetim Sistemi), ISO 14001: 2015 (Çevre Yönetim Sistemi), ISO 22000: 2018 (Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi), İyi Tarım Uygulamaları (GAP) sertifikaları. Ayrıca uluslararası bir makalede de Plant Factory’nin HACCP (Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları) sertifikası aldığı ve bunun gıda güvenliği alanında en yüksek standartlardan biri olduğu belirtiliyor. Bu sertifika, üretim sürecindeki tüm risklerin kontrol edildiği ve güvenliğin garanti altına alındığı anlamına geliyor. 

ISO 14001, su tasarrufu yaklaşımını destekleyen belgelerden biri. Bu, su tasarrufu sayısal olarak belirtilmese de çevresel performans ve kaynak yönetiminde belirli standartlara uyulduğunun ifadesi. Yüzde 95’lik su tasarrufu ifadesinin, bağımsız bir kuruluş tarafından belgelendirilen spesifik bir raporu ise henüz paylaşılmış değil.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın “Bitki Fabrikası Yatırımcı Rehberi” raporu, genel olarak kapalı döngü sistemlerin, su tüketimini geleneksel tarıma göre ciddi oranda azalttığını ve bu tasarruf oranının bilimsel olarak kabul gördüğünü gösteriyor. 

Restaurant ve zincir marketler için olası senaryolar

​Plant Factory, restaurantlar için sadece bir tedarikçi olmanın ötesinde, menülerini ve operasyonlarını dönüştürebilecek bir ortak. Bir şef, mevsim ne olursa olsun, her gün taze marul, roka veya özel mikro filizlere erişebilir. Bu, menü standartlarının korunması ve lezzetin tutarlılığını garantiler. Dikey tarım ürünlerinin raf ömrü, geleneksel yöntemlerle yetişen ürünlere göre daha uzun. Bu durum, restoranların stok maliyetlerini azaltıp gıda atığını en aza indirir. Geleneksel tarımla Türkiye’de yetişmesi zor olan özel otlar veya egzotik yeşillikler de bu sayede yerelde tedarik edilebilir.

​Zincir marketler için ise dikey tarım, tedarik zinciri güvenliği ve marka imajını güçlendirmek için stratejik bir rol oynar. Ürünler, hasattan kısa süre sonra raflara ulaştığı ve steril ortamda yetiştiği için bozulma riski azalır. Bu, raf ömrünü uzatır ve marketlerin ürün iade ve kayıp oranlarını düşürür.​ Doğal afetler, iklim değişiklikleri veya uluslararası nakliye sorunları, zincir marketlerin taze ürün tedarikini aksatabilir. Ancak bu yöntemle üretilen gıdalar lokal ve kontrollü üretimi, tedarik sürekliliği ve fiyat istikrarı sağlar. Pestisitsiz ve standart bir üretim ortamı, gıda güvenliği endişesi olan tüketiciler için büyük bir güvence sunar.

Dijital Medya Araştımaları Derneği tarafından desteklenen bu içerik ilk olarak Muzir.org’da yayınlanmıştır.

İlginizi çekebilir

Çözüm gazeteciliği

UNESCO tarafından kaybolmaya yüz tutmuş diller arasında gösterilen Zazaca, genç kuşaklar arasında hızla unutuluyor. Diyarbakırlı gazeteci Enver Yılmaz, tamamı Zazaca içerik sunan ilk dijital...

Çözüm gazeteciliği

Marmara Denizi’ndeki kirlilik ve iklim baskısına karşı yürütülen “Marmara’nın Umudu Pina” projesinde, bin 300 km kıyıda 4 bin 300 pina tespit edildi; yüzde 90’ının...

lab

NewsLab Türkiye olarak geçtiğimiz ay çözüm gazeteciliği ve araştırmacı gazetecilik programımızı başlattık. Amacımız, yüzeysel ve yalnızca soruna odaklanan haberlerden farklı olarak, araştırmacı gazetecilik ilkelerine dayalı,...

lab

David Byrne tarafından kurulan çözüm odaklı bir online dergi olan Reasons to be Cheerful (Neşeli Olmak için Nedenler) kutuplaşmanın derinleştiği bir dönemde, anlayışlı bir yaklaşımın siyasi...